Kızgın, Öfkeli, Sinirli. Tüm İnsanlığa...
Evet, sinirliyim, öfkeliyim. Herkese, herşeye, yapılan yanlışlara, yaptığımız yanlışlara, insanoğluna, hislere, güven duygusuna, aşka, doğru kalıplarına, geçen yıllara, en çok da kendime öfkeliyim. Ve, aynı hissedenler; bu yazı hepiniz için.
Yıllar geçti, insanoğlu birbirine karşı olan gaddarlığını bir türlü atlatamadı. Nedir birbirimizle olan derdimiz? Mutlu olmak için önünde koskoca bir neden varken, onu itmek, kendinden uzaklaştırmak niye?
Bir yığın apalca şey yaşıyor insan. Yersiz yere kendine acı çektirdiği yetmiyor, başkasının da kalbini kırıyor, bir de üzerine edebiyat parçalıyor. He, bunu yapanlar arasında edebiyat okuyanlar da var, birini tanıyorum misal.
Bir çoğu, yaşanılanların, ufak tefek yapılan hatalar, kavgalar, tartışmalar ya da mükemmeli aramak üzerine. İnsanlar mükemmeliyetin imkansız olduğunu anlamıyor bence. Zira bir çoğumuzda bu problem var; görüyoruz işte. Kendine katlanamıyorsun arkadaşım daha. Onca ağlayıp zırlayıp seven yok beni diyorsun, karşına sana değer veren biri çıkınca, kendini "bişey" gibi hissettiğini söyleyip gidiveriyorsun. Ya da, ironik bir şekilde, karşındakine katlanamıyorsun, yok efendim armudun sapı, üzümün çöpü. Pardon, senin aynada gördüğün yansıma nasıl bi şekil ki biz onu karşıdan gayet "kusurlu" olarak görmemize rağmen, sen mükemmeliyeti bekleyip DENK olabileceğine inanıyorsun?
Neler var ya.
Gelip sana aşık olduğunu söyleyip, tüm şartları yerine getirmişken; "Ay yok yapamicam!" tribine girenler, onca sene boyunca omuz omuza verip sırrını dinleyip önüne çıkan ufak tümsekte seni yarı yolda bırakanlar, dost'um ben deyip, anca uzaylı gibi el sallayanlar...
Yurdum insanı bambaşka diyeceğim, yabancılar da pek farklı değil hani.
Ya ne istediğimizi bilmiyoruz, ya da istediğimizden emin değiliz, veya isteyince hevesimiz kırılıyor. Bunun başka bir açıklaması yok bence...
Yalnız, şunun farkında değil kimse; insanoğlu cam gibi, kırılabilen bir ruha sahip. Kırıyorsun, sonra o parçaların üzerine basıyorsun bir de. Hoş değil işte. Öfkem daha da katlanıyor bu umursamazları gördükçe. Ben yapmıyor muyum? Âlasını yapıyorum belki de. F*ck that sh*t diyorum kendi kendime sonra. "Hep başkasını mı düşünücem?" Evet arkadaş, düşüneceksin! Koskoca dünya, Touch'daki çocuk bile, herkesin birbirine bir şekilde bağlı olduğunu iddia ediyor, sen neyin kafasını yaşıyorsun pardon?
"Ben aramadıkça, arama." diyen bir grup var hele. Seni eşek zannediyor afedersin. Bekle sen orda. Olduu, görürsem söylerim yani kardeş. Sen orda gününü gün edeceksin, yok efendim, yaptığım işten zevk almıyorum (!) diye artistlik yapıcaksın, neymiş biz onun ne çektiğini anlamıyormuşuz, sonra sen başkasıyla yola devam etmeye ÇALIŞINCA karşı taraf sinirlenecek, öfkelenecek, dünyayı başına yıkacak! Yok ya? Bi kere o öfke bana ait, ilk başta ben aldım onu zimmetime. Senin öyle bir hakkın yok, anlaştık mı dünyalı? Fransa'nın güneyinde de işler o kadar iyi yürümüyor yani, bilesin.
Ne yapmalı peki? Gittikçe paradoks olduk. Sağdaki diyor; soldaki yanlış, soldaki diyor; sağdaki yanlış! Eh işte, karşı tarafı anlamaya çalışmalı. Yoksa ol-mu-yor. Bi ara mesela? Kırk yılın başı, kır gururunu, evet yazıyı okuyan arkadaşım; sana söylüyorum. Ne inat inat? İnat yapınca sana ödül mü veriyorlar yukardan? "Ho ho ho, aferin ya kulum, sana Noel'de BMW z4!" Yok abi öyle şey. Seviyor musun, özlüyor musun? Arkadaşın olmasını mı istiyorsun, özledin mi dostluğunu? O zaman 2 kelime: ARA ONU. Her kimse işte...
Sırf sen aradığında, mutlu olabilecek biri var çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder