Belki de, İstemiyorduk... Ama Oldu.

Mezuniyet. Kelime olarak insanın aklında uyandırdığı hep mutlu, gülümsemeli şeyler. Kep töreni, kutlama, akşamına deliler gibi eğlence... Siz öyle görür müsünüz bilmem ama, ben iki kez mezuniyet kutlamış biri olarak kendimi şanslı görüyorum, bir çok açıdan. İlkine ailem geldi, akşamını es geçiyorum. İkincisini ise arkadaşlarımla kutladım, malum evden uzakta okuyordum. Akşamı mı? Muhteşem oldu. Her şey istediğim gibiydi. Yanımda olmasını istediğim insanlarla birlikteydim, evet eksikler vardı, büyük ölçüde mutluydum işte. O akşam çekilmiş bütün fotoğraflarda ağzım kulaklarıma kadar varıyordu, hepimizin gözleri ışıldıyordu adeta.
Ertesi günleri de güzeldi elbette. Hava sıcaktı, yaz aylarını çok sevdiğimi bilmeyen yoktur herhalde, buna bağlı olarak da yine cıvıl cıvıl dolaşıyordum etrafta... Ta ki; eşyalarımı toplayıp eve dönene kadar...


Eve geldiğimde, eşyalarımı anılarımı yerleştirirken idrak etmeye başladım: Büyümüştüm. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Elimde kocaman bir diploma, harcadığım koskoca 5 yıl ile eve geri dönmüştüm. Üzerimde ise insanların taşımamı bekledikleri, kendimden iki kat ağır sorumluluklar vardı. En azından ben öyle hissediyordum.

Uzun bir süreyi boşa geçirdim, ya da öyle düşündüm. Halbuki yaşadığım her şeyin bir tecrübe, bir deneyim olduğunu anlayamadım. Evet büyüyordum, eski fotoğraflara bakıp duruyor, eski evimi özlüyor, arkadaşlarımla sürekli telefonda konuşuyordum ama büyümüştüm artık. Farklıydı her şey. O anda algılarım sadece geçmişe dönük çalışıyordu, ve bunu şimdi görüyorum ki yaptığım yanlıştı. Önüme bakmalıydım, yeniliklere açık olmalıydım... Ama üniversite hayatım o kadar ışıl ışıldı ki, arkamdan sürekli parıltısı geliyordu, ve geriye döndüğümde gözümü alıyordu, bakmaktan kendimi alamıyordum.

Aslına bakarsan, bazı şeylerin artık birer hatıradan ibaret olduğunu kabul etmek istemiyordum. Her şey değişmişti.


Ve bu üzücüydü.


Eylül'e kadar güzel yaşadığım her şey bir yerde tökezlemeye başlamıştı. Aslında bunların sebebi bendim, çünkü herkes aynıydı, sadece benim hayatım değişiyordu. Değişime ayak uydurmam gerekiyordu, evet büyük bir değişimdi, şehir, yaşantım, bir yere varış sürem, spor salonum, kalemlerim bile değişmişti ve bunlar beni çok rahatsız ediyordu, çünkü değişime ayak uydurmak istemiyordum. Artık para kazanmıyordum, artık öğrenci değildim. Bunlar da beni iğneliyordu, yattığımda sırtıma batıyordu adeta...


Sonrasında üç beş iş arama girişimim oldu. Bir süre sonra İstanbul'da ne kadar çirkin bir iş piyasası olduğunu farkedip umudumu kestim...

Sonra, bir gün telefonum çaldı.

Her şey değişti.

Aradığım şeyin aslında sistematik bir diziliş olduğunun farkettim. Neden bu kadar kendime işkence etmiştim ki?

Derdim neydi?

Bilemedim.


Hala özlüyorum, bu bir gerçek. Ancak artık geçmişe takılı kalmıyorum, onu da bir çerçeveye koydum, benle beraber istediğim her yere götürüyorum. Sanırım büyümek bu demek. Bazı şeyleri artık kontrol edip, bazılarına yön veriyor, şekillendiriyor, istediğiniz kıvama getiriyorsunuz.

Mutlu muyum? O başka bir post konusu. ;)

Sadece, şapkamı çıkartıp saçımı düzelttim, polo t-shirtümü giydim diyelim.


GeçmişininesiriolmayıponukucaklayanADAMDAN.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2 Kelime: Britney Spears.

Sorun Sende Değil, İçinde Yaşadığın Dünyada Bulunan Taş Kalpli İnsan Figürlerinde!

Hatalar, Yanlışlıklar, Yanlış Anlaşılmışlıklar Üzerine...