Feminizm Dolu Lotus ve Bir Diva: Christina Aguilera!
Verdiği o uzun aradan sonra, tekrardan görmeye can attığımız tek isimdi belki de Christina Aguilera. Back To Basics adını verdiği başyapıt sayılacak albümünden sonra, 4 koca yıl ara verip Bionic ile eleştiri oklarının hedefi oldu, hemen ardından dönemi kapatıp adı Burlesque olan ve oldukça beğeni toplayan filminin soundtrack albümüne kendini adayıp The Voice USA'de jüri-vokal koçluğuyla tüm zamanını harcayarak kendine ve sesine mahrum bırakmıştı bizi açıkcası. Bu zaman diliminde tek duyabildiğimiz Bionic, Burlesque, The Voice'deki performansları ve Maroon 5 ile işbirliği sonucu ortaya çıkan Moves Like Jagger adlı tekliydi-ki o da, The Voice promosyonu için yapılmıştı, sonra beğenildi diye single oldu.
Bionic, Lady Gaga'nın parlama dönemine denk geldiğinden ve önceleri Keeps Gettin' Better performansı sıralarındaki görünüşü yüzünden Gaga ile karşılaştırılan Xtina'mızın, tüm bu sorular karşısında antipatisinin gelişmeye başlamaması büyük bir sürpriz olurdu muhtemelen. "Kadın mı erkek mi, bilmiyorum bile!" diye tepkisini belli eden Aguilera'nın ses açısından Gaga ile karşılaştırılması İMKANSIZ olmasına rağmen, inatla görünüş ve Bionic albümünün sound'ı ile benzerliği karşılaştırılmak istendiğinde, malzeme bulmak çok zor olmadı tabii insanlar için. Not Myself Tonight, çokça satmayınca çareyi Sia ile beraber yazdığı You Lost Me ballad'ını yayınlamakta bulan Christina; yaz aylarında bir ballad'ı sattırmanın çok zor olduğu gerçeğini göz ardı edip, beklentilerin altında bir satış sergileyince sinirlerine hakim olamadı ve albüm dönemini kapattığını duyurdu.
Bunun ardından, Ain't No Other Man, The Right Man gibi şarkılarını adadığı, Max'in babası olan eşi ile olan 4 yıllık ilişkisini sonlandırıp, The Voice USA juriliği deneyimlerini kazanmasıyla, hayranları bekleyiş içine girdi haliyle. Hepimiz biliyoruz ki Christina; yaratıcılığını en çok yeni bir şeyler yaşadığında kullanabiliyordu. Stripped ve Back To Basics, kendisinin yaratıcılığının ürünleri idi büyük ölçüde. Bütün bu elementleri birleştirip yepyeni, milyonlar sattırabilecek bir albümle hayranları karşısına geçmesi muhtemeldi Christina'nın.
Nihayet yılın sonlarına doğru yeni albüm müjdesi verildiğinde, herkesin kafasında tek bir soru vardı: Christina çok ama çok kilo almıştı, belli bir süredir bu haldeydi ve albüm lansmanında fizik ön planda olmalıydı. Acaba yetişebilecek miydi?
Beklenilenin aksine, Christina, vücudu ile ilgili bir değişime gitmediği gibi, ironik olarak albümün çıkış parçasının adını Your Body olduğunu duyurdu. Yetmedi, albümün adının LOTUS olduğunu ve kendini olduğu gibi kabul etmekle alakalı bir tema işlediğini söyledi.
Tüm bu bilgilerle daha da heyecanlandık, meraklandık ve albüm görücüye çıktı. Şimdi, izin verin de sizin için biraz irdeleyeyim bu yepyeni albümü.
Albümü elinize aldığınızda gözünüze ilk çarpan kapaktaki Christina'nın balık etliliği. Çok fazla ışık kullanılmış, ayrıca yazının olduğu yer çok eğreti duruyor gibi. Lotus çiçeğinin içinden çıkıyormuş gibi görünen Christina'nın balık etli vücudu, epey photoshop yemiş, zira o kadar kıvrımlı değil şu sıralar. Yine de o mistik havayı verebilmiş, onca beyaz ışığın, parlaklığın verdiği olumlu tek etki bu olsa gerek.
Lotus intro, oldukça mistik bir vokalle işe başlıyor, Christina'nın vücudunu yarılayarak örten Lotus çiçeği ve arkasından gelen pembe-beyaz ışığın verdiği sembolizm oldukça anlam kazanıyor belki de introyu dinledikçe. Bir albümün introsu ile ilk defa bu kadar bütünleştiğine tanık oluyorsunuz aynı zamanda. Songbird (bülbül) ile kastettiği kişinin Christina'nın kendisi olduğunu anlatmama gerek yoktu belki de, ama topraktan geldiğini, insan olduğunu, yaşadığı şeylerin insan doğasında var olabilecek şeyler olduğunu, bunca zaman boyunca çok şey yaşadığını anlatırken arka planda acı çekerek belki de, bağırıyor Xtina. Ve diyor ki; her yeni deneyimle gökyüzüne yükseliyorum, kanatlarımı açıp uçuyorum ve yeni dönüştüğüm bu kadını kucaklıyorum...
Belki hatalarından da ders aldığını, belki yeni halini kabullendiğini anlatıyor, o sembolizmin içinden ne çıkarttığınıza bağlı bu biraz; aldatmalar, boşanmalar, hızla kilo almalar, çıkarttığı albümün çuvallaması, Amerikan Marşı'nı yanlış söylemesi, ses tökezlemeleri, gaflar, vesaire... Fakat şu bir gerçek; Christina bir sanatçının, özellikle kendisinin ne ifade ettiğini çok iyi biliyor. Ve albümleri istediği gibi satmasa da koskoca bir efsane olduğunun farkındalığını göz önüne seriyor bu şekilde...
Albüm, Army of Me ile devam ediyor, Christina'nın deyimi ile Fighter 2.0... Söz bakımından Fighter'a wiser, fighter, stronger kısımları benziyor olsa da, vokal olarak oldukça farklı. Günümüz sound'u ile harmanlanmasının da etken olduğunu varsayarsak, aşağı yukarı 2000'li yılların Fighter'ına eşdeğer haliyle. Hepimiz Christina'nın bu tarz, güçlü göründüğü, daha sert tavır aldığı şarkılara alışkınız ve Army of Me, bu bu alışılagelmişliğin kaymağı adeta. Single olursa götürüsü var, fakat kesinlikle 4 ve ya daha sonrası için seçilmeli, Just A Fool 2. tekli ise, 3. single piyasa olmalı.
Red Hot Kinda Love, daha çok Bionic'deki Woohoo ile eşdeğer bir şarkı belki de. Zira neşeli tavrı ve "coooooool me down?" modları, aynı havayı veriyor kesinlikle. Christina'ya The Voice yarışmasında juri olmasının çok büyük artıları olduğunu söylemiştim. Cee Lo Green ve Blake Shelton ile olan çalışmaları, bu artıların en büyükleri sanırım. Zira Make The World Move, hafiften Lady Marmalade havası veriyorken Just A Fool, tamı tamına bir country şarkısı, ve Christina'nın yapısı gereği albümden çıkan 2. teklileri hep slow parçalardan yanayken; bu tarz bir ballada sahip olması albüm satışını arttıracak etkenlerden olacaktır muhtemelen.
Your Body ve Let There Be Love, klasik Max Martin çalışmaları, yapısından da anlayabileceğiniz gibi. Aguilera-Max Martin çalışması daha önce hiç olmamıştı. Zira Max, kariyerinin başlangıcından beri Britney Spears'ın albümleri ile ilgilenir olmuştu. Executive Producer olarak Max seçildiğinden ve aşağı yukarı kayıt aşamaları Christina ve Britney açısından aynı zamanlarda gerçekleştiğinden, Britney'nin ortada olmadığı yıllar Christina'nın jazz-blues tarzında çalışmalarla meşgul olması gibi etkenler yüzünden belki de, bilinmez. İlk çalışma olarak Your Body'yi duyan/izleyen herkesin verdiği tepki; Max-Xtina işbirliğinin işe yaramayacağı yönündeydi. Fakat size şu kadarını söylüyorum: Let There Be Love'ı duymadan karar vermeyin. Evet, belki tarz olarak Max'in daha önceki yazdığı tüm şarkılarla benzerliği olabilir. Fakat tüm bu hitlere Xtina gibi saatli bir ses bombasını eklediğinizi düşünün. Ve o bomba 1 dakika içinde patlıyor, üstelik o 3:21 lik süre içinde etkisini devam ettiriyor. Single olarak seçimi muhtemelen 3. sıraya kayacak, fakat Rihanna'nın Rude Boy ile olan çıkışını hatırlayın. Albümün tamamını kurtarmıştı. Muhtemelen doğru bir vücut, doğru bir koreografi, doğru klip ve doğru promosyon ile, albümün kaderini değiştiren mücevher bu şarkı olacak. Dedi, dersiniz.
Your Body mi? Onu albüm çıkmadan duydunuz, ve çokça beğenmediniz haliyle. Bu yüzden de satmadı zaten fazla. Klasik, yapısı kalıplaşmış, artık her piyasa şarkıcıda duyabileceğimiz bir ritme sahip aslında, yine de orjinal vokaller ve ezgiler içeriyor olsa da. Xtina şarkıya promosyon yapmadığından, sönmeye mahkum bırakıldı.
Başka bir şarkı Sing For Me. Başlangıcı radyo ayarlama sesi ile başlıyor sanki. Frekans seslerinin hışırdaması gibi. Aslına bakarsanız Bionic'deki I Am ile hiçbir farkı yok gibi görünüyor. Sadece şarkının son kıtalarında key'i değişiyor. Biraz rutin söylenmiş olması, şarkıdan sizi itiyor haliyle. Sanki sözler bitsin, kayıt sona ersin dermiş gibi geliyor bazen insana. Bazen alıp götürüyor, belirtmeliyim ki o "götürme" işlemi sık sık olmuyor. Önemli noktalardan biri olarak düşünüp yazma gereği duydum haliyle.
Blank Page, yine bir Sia şarkısı. Ve albümün en kritik noktası gerçek anlamda. Bu şarkı, doğru kullanıldığında, albümü bir masterpiece de yapabilir, aynı zamanda çökertebilir de. Aynı You Lost me, Hurt ve Beautiful gibi, doğru yerde ve doğru amaçlar için kullanılması gereken bir başyapıt. You Lost Me, Bionic'i kurtarması gereken kahraman olarak seçilmişti, fakat yanlış zamanlama sonucu güme gitmişti. Blank Page ise, duygu yoğunluğu ve kabulleniş ile işe başladığından, insanı daha ikinci kelimede avcuna alıveriyor. Pişmanlığı da duyuyorsunuz, yalvarışı da, geride bomboş kalışı da... Christina'nın takımı, bu şarkıyı anında YouTube'a yükleyerek çok doğru bir adım attı, zira bu şarkıyı duyup da ITunes'dan Lotus albümünü indiren çok olmuştur.
Cease Fire, adı yüzünden mi bilinmez, daha çok ince ince yağmur yağan bir gecede, deli gibi yanan bir araba, bir enkaz hayali uyandırıyor başlar başlamaz insanın aklında. Sanki söyleyenin saçları yağmurdan sırılsıklam, yüzünden damlalar akarken, arkada turuncu-kızıl bir alev halini almış enkaz ile bütünleşiyor klip görüntüsü gibi. Christina'nın duygulu şarkılarından biri daha diyerek not ediyorum. Mutlaka, hafif melankoli zamanlarında dinlenmeli, zira yeterince alıp götüren bir parça olmuş.
Nedendir bilinmez, Around The World, bende daha çok Can't Hold Us Down etkisi yarattı. Zira şarkıda Lady Marmalade'ın en önemli date line'ı geçiyor; "Voulez vous coucher avec moi ce soir?" Kısaca Xti, yine bizi bu gece yatağına davet ediyor. Aman! Benden söylemesi, hazırlıklı olun. Zira elinde baseball sopası ile bekliyor olabilir :) Your Body'nin videosunda görmüştük, uyarmadı demeyin.
Circles albümün en gereksiz parçası bana göre. Autotune'un bolca kullanıldığı, sırf albüme tad getirmesi için yapılmış bir şarkı zira. Ve canlı vokali seven birinin, bu şarkıyı turnede ya da promosyon amaçlı söyleyebileceğine inanmadığımdan, boşa emek harcanmış gibi geldi bana ziyadesiyle. Belki bir filme soundtrack olarak kullanılırsa, işe yarayabilir ancak.
Best Of Me için şunu söylüyorum; bir şarkının autotune'u bir vokaliste ancak bu kadar yakışabilir kesin suretle. Yine turne canlanıyor gözümde. Bionic ile bir Aguilera Tour göremedik, bari Lotus ile turneye aç bir Xtina ya da başka bir deyişle Madame X görelim! Belki de, ilk defa bu kadar samimi bir Christina görüyoruz. Zira daha önce de dediğim gibi, kendini güçlü göstermeye, yıkılmadım, ayaktayım mesajı vermeye alışkın bir kadındı bunca zamandır. Fakat bu şarkı ile, daha ilk dörtlükten, "çelik olduğumu sandım, çivi gibi güçlü olduğumu..." diyerek, aslında o kadar güçlü olmadığını kabullendiğini görüyoruz. Kalbim ağlıyor, yere düşüyorum ve beni tekmeliyorsun, ama en iyi parçamı alamayacaksın diye devam ediyor, ki bu da; ne kadar çok severse sevsin, acıdan parkeleri tırmalasa da, ona artık geri dönmeyeceğini anlatan samimi bir aşığın sözlerinden başka bi'şey değil...
Blake Shelton ile olan düeti Just A Fool'dan söz etmiştim. Vokal olarak en çok beğendiğim şarkı bu oldu aslına bakarsanız. Blake'in country'ye özgü sesinin Xtina gibi "hit the high notes" görüşünü benimsemiş iddialı bir sesle birleşimi çok etnik bir çalışma ortaya çıkarmış, Blake'in kendisi de buna inanamamış ilk Christina'nın kaydını duyduğunda; bunu da Lotus lansman partisinde, Xti'nin kendi ağzından duyarak öğrendik. Dediklerimi tekrarlamaktan utanmıyorum, albüm kesinlikle genel açıdan Christina'nın dünyasına açılan bir kapı, çünkü yine ilk defa kendine aptalın tekiyim ki sana inandım diyerek hakaret ediyor.
Albümün en optimistik şarkısı Light Up The Sky muhtemelen. Birazcık da olsa Beautiful havası veriyor. Yani diyeceğim o ki, eğer Christina bu şarkıyı yarın öbür gün single yapmaya karar verirse, yeni bir doğal afet sonucu ya da yeni bir yardım kuruluşu etkinliğinde Beautiful yerine Light Up The Sky dinlemeye hazır olun. Sözlerinin derinliği Beautiful kadar olmasa da, yarışabilecek kalitede. Altyapısı çok karmaşık, belki single olursa da o kadar satmayacak, ama Christina yine bağırmaktan kaçınmamış, ve bu kesinlikle dinlemeye değer. Özellikle onun gibi "diva" havasında olan, burnu havada bir tip, sana "Ben senin omzun olurum, eğer istersen." diyorsa.
Bonus kısmı, daha çok slow parçalardan oluşmuş. Empty Words de, buradan payını almış epeyce. Yine de vokalistlerin yoğunluğu şarkıya bir şekilde sizi bağlıyor kesinlikle. Nedendir bilinmez, Lotus'un ana havası insanı düşünmeye itiyor, özellikle Empty Words ile.
Albümün orjinal son parçası Shut Up, daha çok Back To Basics havasında, hatta oldukça Slow Down Baby / Back In The Day vokallerine benziyor. Shut up-shut the f** up! diyen vokallerin B2B albümünden özellikle seçilip mi alındığını merak etmedim değil doğrusu :) Yine de oldukça eğlenceli bir kapanış parçası olmuş. Zira albümü kapatırken gülümsemenize neden oluyor. Aslında bir parça daha var, Your Body'nin Max Martin remix'i sanırım. Fakat ben bu remixleri samimi bulmadığımdan, albümden dışlıyorum, çünkü sanatçılar bunları koyuyor olmalarına rağmen, canlılarında kullanmıyorlar bile. Edite girmiş versiyonlar albümde olan remixlerle oldukça alakasız oluyor.
Toparlayacak olursak, kapak ve booklet'in saçmalaması dışında, Lotus insanı oldukça etkileyen bir albüm. Neden olduğunu hala anlayamadım; ama Christina Aguilera dendiğinde akla ilk gelen şeyler, provakasyon, güçlü tavır ve şarkılar, gözlerini kısarak, sağ elini havaya kaldırarak söylenen notaları çok yüksek, sizi olduğunuz yere mıhlayabilecek ya da yolda yürürken poponuzu, kendinize güveninizi getirterek sallatabilecek şarkılar. Bundan önceki Xtina şarkılarını dinlerken, aynı mimik ya da jestleri yapmayanınız yoktur eminim ki. Ain't No Other Man'de "Told my mother-uh(saçlar sağa!)-My brother-uh(saçlar sola!)-My sister and my friends!" kısmını yapıyoruz hepimiz. Fakat Lotus, bütün bu saydığım tarzın dışında, daha çok yatağınızda uzanıp kulaklıkla müzik dinlerken, kendinizi açtığınızda düşünmenizi sağlayan şarkılardan oluşuyor. Albümü dinlerken, verdiği ara sırasında başına ne geldiyse, herşeyi yansıtıyor tüm çıplaklığıyla. Belki de, albümün kapağının çıplak bir pozdan ibaret olması bu yüzden. Bunca zaman boyunca Xtina'ya ne dendiyse; freak, queen, pig, weird, fat, diva, cheater. Her şeyi görüyorsunuz bir şekilde. Şuan sevgilisiyle düzeyli bir ilişki yürütüyor evet, ama bunu profesyonelce müziği ile ayrı tuttuğu kadar, baharat olarak da müziğine katmayı ihmal etmiyor. Belki de, albümü satmasa bile insanı etkileyebilecek en önemli ögesi bu. Belki de, Christina Aguilera bu yüzden bir efsane.
Çünkü hiç kimse, isterse 100kg olsun, isterse sahnede çuvallasın, kimsenin Christina'nın sesine ve tavrına sahip olabileceğini iddia edemiyor. Çünkü o bir diva, ve onu altüst edebilecek bir karakter daha dünyaya gelmedi. Christina'nın tavrı belki itici, evet. Ama bunu hiç mi görmedik başka sanatçılardan? Daha önce Britney Spears, Pink, ya da Kelly Clarkson hiç kilo almadı mı yani? Ah, hadi ama. Christina'nın nerelerden geldiğini ve nelere yol açabileceğini biliyoruz hepimiz. Tamam belki -onun deyimiyle- Fighters adındaki fan kitlesi, en güçlü fan kitleleri arasında yer almıyor, belki çok fazla kaprisi var, ama bu Christina'nın müzik endüstrisindeki yerini asla ve asla değiştirmez. O 500.000 'lik bir albüm satışı gerçekleştirse de, pop dünyasının efsane isimleri arasında olmaya devam edecek. Zira Make The World Move, Let There Be Love, Just A Fool'a The Voice'da performans sergiledi evet, ama albüm dönemi yeni başladı. ve tıpkı Britney'nin Femme Fatale dönemi, Beyoncé'nin 4 dönemi gibi, düşük satışla da olsa devam edecek. Çünkü Christina Aguilera, tahtını Gaga ya da başka bir isme kaptırmaya niyetli değil, sesini harcamaya ise, hiç mi hiç niyetli değil!
+1 ve Yorum bırakmayı unutmayın! Ve lütfen, blogun altını sanatçı kavgasına çevirmeyin. :)
XoXo - Baby Jane! :)
Yorumlar
Yorum Gönder