Bir Kardeşim Var; Anne-Babalarımız Farklı; Ama Öz.
Karmaşık şey şu bağlılık. Biri ile tanışıp, sürekli zaman geçirdiğinde, aranızda bir kimya oluşuyor; yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyor mesela, hiç ayrılmayacağınızı, arkandan hiç konuşmayacağını, hayatının sonuna kadar dostun olacağını zannediyorsun. Lisede beraber takıldığın insanlarla bağının hiç kopmayacağını, sana onlardan daha yakın birisi olamayacağını düşünüyorsun. Universitede takıldığın insanların, kıskançlık gibi bir sorunu olmayacağını, arkadan iş çevirmeyeceğini sanıyorsun. Halbuki, bütün olumlu yanlarla beraber, bu olumsuzlukları da, o bağlılık getiriyor aslında. Verdiğin değeri alamamak, ya da fazlasını görmek değil bu; fesatlık, kıskançlık, unutulmuşluk vesaire...
Daha önceki blogumda da dediğim gibi, internetten arkadaş edinip dost olan bir insanım ben. Öyle ki, canım çok yanmasına rağmen, uslanmayıp hala devam ediyorum buna. Soranlar çok; ''Madem çok canın yandı, neden hala? Bir nedeni olmalı yani?''
Evet, var. Öyle bir nedeni var ki, kimsenin anlayamayacağı türden. Anne babalarımız farklı olsa da, öz kardeşimi buldum ben, netten. Hiç de gocunmuyorum açıkcası. Saçmasapan bir yerde/şekilde tanışıp bugüne kadar taşıyabildiğim tek olgu belki de. Öyle ki, annemin babamın manevi evladı olabilecek kadar. Gerisini siz düşünün artık.
Kimsenin ne dediğini, ne düşündüğünü takmadım bu zamana kadar. Kaldı ki, ben mutluysam, kimseye laf düşmez; ama bu konuyla ilgili de, kimsenin olumsuz bir düşüncesi olmadı ne gariptir ki. O kadar ortak nokta var ki, tesadüf kelimesinin yetersiz kaldığı. Nereli olduğu, nelere hayran olduğu, hatta doğum tarihlerimiz bile.
Eminim size farklı geliyordur şimdi. E peki, ailemin düğünlerine de geliyor, hatta ailemle aynı masada oturuyor desem?
Peki ya, sürekli doğumgünlerimde U.S. Polo'dan bir hediye geliyor, dolayısıyla dışarda olduğum süreç içinde de yanımda oluyor bu minik kardeşim desem?
Diyorum ya, kardeşiz diye. Doğal olarak tartışıyoruz, kavga da ediyoruz. Ama, destek olmaktan vazgeçmiyoruz. Sürekli bir didişme de yok değil hani, şöyle tatlı olanlarından. (:
Daha önce, araya girmeye çalışan, kaynak yapan, hatta varolan düzeni bozmaya çalışan insanlar, zilliler de oldu. Ama ''Here we are, in heaven'' deyip Etta James'in At Last'inden alıntı yaparak durumu özetliyorum sizlere. :)
Gidilen yerlerden alınan hatıralarla, ya da özel olarak yapılan ufak tefek hediyelerle de pekiştiriyoruz aslında. Şimdi her birini tek tek yazmak var, masa saatleri, bileklikler, özel olarak elle yapılmış kutular, oyun yapılarak alınmış GAP hediyeleri, aksesuar kutuları, kupalar, gömlekler vesaire. Yine de gösteriş yapmamak lazım :p
Şimdi, neden yazdığıma gelirsek. Bunca zaman boyunca, desteğini esirgemeyip yanımda durduğu, iyiyi kötüyü ayırmamda, ''Aman alınır, aramız bozulur.'' diye düşünmeden, ne hissediyorsa onu söylediği ve lafını kaçınmadığı, sürekli bir iyilik meleği modunda, daha iyisi olması için ne yapabilirim diye düşünüp kendini harap ettiği, yeri geldiğinde kırıldığını söylediği (ki bunu söyleyebilmesi için epey uğraştığımı hatırlıyorum), deli zamanlarımda benimle beraber çılgınlık -örneğin İstinye sahili boyunca bağıra çağıra şarkı medley'leri yapıp söylemek gibi- yaptığı, İstanbul'un bir ucundan diğer ucuna, sırf ben istiyorum diye, iki kez, iyi ayrı düğüne geldiği ve o düğünlerin sonuncusunda, onca aksiliğin üzerinden gelmemde belki de en büyük yardımı yaptığı, hatta biraz melankolik olduğu, yeri geldiğinde benimle beraber hüzünlendiği ve daha aklıma gelmeyen, şu 3,5- 4 yıl boyunca, elinden ne geliyorsa yaptığı her şey için ona teşekkür etmek istiyordum. Bunu yüzüne zaten söylüyorum. Nihayetinde telefonla bile saatlerce konuştuğumuz oluyor. Ama, halka ilan etmek başka. :)
İşte böyle Chibi'm. Kıssadan hisse, seni çok seviyorum, iyi ki varsın. Yerin asla doldurulamayacak kadar özel. Soyadımız aynı olmasa da, kardeşiz işte, 'yapacak bişey yok' :p
Aa, bu arada, onu tanımak mı istiyorsunuz? Buyrun
Daha önceki blogumda da dediğim gibi, internetten arkadaş edinip dost olan bir insanım ben. Öyle ki, canım çok yanmasına rağmen, uslanmayıp hala devam ediyorum buna. Soranlar çok; ''Madem çok canın yandı, neden hala? Bir nedeni olmalı yani?''
Evet, var. Öyle bir nedeni var ki, kimsenin anlayamayacağı türden. Anne babalarımız farklı olsa da, öz kardeşimi buldum ben, netten. Hiç de gocunmuyorum açıkcası. Saçmasapan bir yerde/şekilde tanışıp bugüne kadar taşıyabildiğim tek olgu belki de. Öyle ki, annemin babamın manevi evladı olabilecek kadar. Gerisini siz düşünün artık.
Kimsenin ne dediğini, ne düşündüğünü takmadım bu zamana kadar. Kaldı ki, ben mutluysam, kimseye laf düşmez; ama bu konuyla ilgili de, kimsenin olumsuz bir düşüncesi olmadı ne gariptir ki. O kadar ortak nokta var ki, tesadüf kelimesinin yetersiz kaldığı. Nereli olduğu, nelere hayran olduğu, hatta doğum tarihlerimiz bile.
Eminim size farklı geliyordur şimdi. E peki, ailemin düğünlerine de geliyor, hatta ailemle aynı masada oturuyor desem?
Peki ya, sürekli doğumgünlerimde U.S. Polo'dan bir hediye geliyor, dolayısıyla dışarda olduğum süreç içinde de yanımda oluyor bu minik kardeşim desem?
Diyorum ya, kardeşiz diye. Doğal olarak tartışıyoruz, kavga da ediyoruz. Ama, destek olmaktan vazgeçmiyoruz. Sürekli bir didişme de yok değil hani, şöyle tatlı olanlarından. (:
Daha önce, araya girmeye çalışan, kaynak yapan, hatta varolan düzeni bozmaya çalışan insanlar, zilliler de oldu. Ama ''Here we are, in heaven'' deyip Etta James'in At Last'inden alıntı yaparak durumu özetliyorum sizlere. :)
Şimdi, neden yazdığıma gelirsek. Bunca zaman boyunca, desteğini esirgemeyip yanımda durduğu, iyiyi kötüyü ayırmamda, ''Aman alınır, aramız bozulur.'' diye düşünmeden, ne hissediyorsa onu söylediği ve lafını kaçınmadığı, sürekli bir iyilik meleği modunda, daha iyisi olması için ne yapabilirim diye düşünüp kendini harap ettiği, yeri geldiğinde kırıldığını söylediği (ki bunu söyleyebilmesi için epey uğraştığımı hatırlıyorum), deli zamanlarımda benimle beraber çılgınlık -örneğin İstinye sahili boyunca bağıra çağıra şarkı medley'leri yapıp söylemek gibi- yaptığı, İstanbul'un bir ucundan diğer ucuna, sırf ben istiyorum diye, iki kez, iyi ayrı düğüne geldiği ve o düğünlerin sonuncusunda, onca aksiliğin üzerinden gelmemde belki de en büyük yardımı yaptığı, hatta biraz melankolik olduğu, yeri geldiğinde benimle beraber hüzünlendiği ve daha aklıma gelmeyen, şu 3,5- 4 yıl boyunca, elinden ne geliyorsa yaptığı her şey için ona teşekkür etmek istiyordum. Bunu yüzüne zaten söylüyorum. Nihayetinde telefonla bile saatlerce konuştuğumuz oluyor. Ama, halka ilan etmek başka. :)
İşte böyle Chibi'm. Kıssadan hisse, seni çok seviyorum, iyi ki varsın. Yerin asla doldurulamayacak kadar özel. Soyadımız aynı olmasa da, kardeşiz işte, 'yapacak bişey yok' :p
Aa, bu arada, onu tanımak mı istiyorsunuz? Buyrun
Yorumlar
Yorum Gönder