ADELE - 30
6 sene sonra, hiç ara vermemiş gibi. Yeniden.
O kadar derin bir albüm ki, hakkında bi'kaç cümle kurabilmek için bile haftalarca düşünmem gerekti, ama sonunda gerekli materyalleri biriktirdim.
İlk olarak şunu söylemek gerekir ki; bu Adele'in bu zamana kadar yaptığı en iyi ve en yoğun albümü. Eğer daha önceden de dinlediyseniz ve albümlerin hikayesine aşinaysanız, yıllardır görmediğiniz ama çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla buluşmuş gibi hissediyorsunuz daha ilk saniyelerde.
Albümü için o kadar çok düşünmüş ve o kadar kafa patlatmış ki, her yerden bir detay akıyor resmen. Adele, bundan hiçbir zaman albümlerine ciddi promosyon dönemleri yapan, strateji kasan bir sanatçı olmadı. Bu albümü 2020'de hazırladığında, bir arkadaşının düğününde sarhoş olup, "Eylülde albümüm geliyor, bekleyin!" diye ağzından kaçırmıştı mesela.
Apple Music için yaptığı röportajda, düğünde böyle bir bilgilendirme yaptığı zaman diliminde, henüz albümün orkestra ve back vocal kayıtlarının tamamlanmadığını itiraf ediyor, ama pandemi olmasaydı tamamlardım ve geçtiğimiz sene albüm çoktan çıkmış olurdu da diyor. Pandeminin nüksetmesi sebebiyle kayıt şirketi albümü yayınlamasına izin vermedi ve kendi deyimiyle, "hazırladığı albümün üstüne hiçbir şey yapmadan 1 sene oturup beklemek zorunda kaldı".
"Albümü yayınladığında, yaşadıklarınla ilgili kapıları tamamen kapatmış oluyorsun, sonuçta çalışmayı sona erdiriyorsun ve söyleyeceklerinin finaline ulaşıyorsun. Bu yüzden benim için oldukça zor bir karardı." diyor Adele, 30 hakkında konuşurken. Haklı da. Düşünsenize bir ilişkiyle ya da bir konuyla ilgili konuşabileceğin 58 dakika ve 18 saniyeniz var, üzerinde istediğiniz kadar düşünebilirsiniz ancak bu konuşmayı bir kere yayınladığınızda tüm dünya duyuyor ve tek kelimeyi bile geri alamıyorsunuz. Konuya buradan bakınca oldukça korkutucu geliyor.
Bütün bu olaylar yaşanırken, ortadan kaybolmayı sevmesinin de etkisiyle basına hiçbir şey yansıtmasa da çok büyük panik ataklar ve gerçekten hayatının kontrolünü kaybettiğini düşündüğü aylar geçirmiş. Kilo vermesinin asıl sebeplerinden birini buna bağlıyor. Ek olarak psikolojik destek alırken de sinirini atması için spora yönelmesini söylemişler; bu yüzden kilometrelerce yürümüş ve kick boksa başlamış. 2 yılın sonunda yaklaşık 45 kilo vermiş. Özellikle belirtiyor; herhangi bir ameliyat geçirmemiş.
Bu albümün ana konusuna gelecek olursak, Adele'in boşanma sürecini anlatıyor diyebiliriz. Instagram'dan yaptığı canlı yayında kadına albümün konusunun ne olduğunu binlerce kez sordular. En sonunda aynı sorunun onlarca kez sorulmasından bıkıp katılımcılardan birine "Divorce babe, divorce!" diye yanıt verince de viral olmuştu Adele, hatırlarsınız belki. :)
Çocuğu olduğunda evli olmamasına rağmen 2018'de evlendiği ancak 2020'de boşanma kararı aldığı eşi Simon ile yaşadıklarından, oğlu Angelo ile olan diyaloglarına kadar uzanıyor diyebiliriz.
Parçaların sıralamasına oturup çalışılmış. Konunun bir ilişki olduğunu düşünecek olursak, sıralamanın özeti şu şekilde gidiyor:
- İlişkinin dinamiğinin bozulduğunu ve mutsuz olduğunu farketme
- Yüzleşme ve ayrılık; üzüntü ve getirdiği yalnızlık hissi
- Zorla dahi olsa dışarı çıkıp normal hayata adapte olma süreci
- Depresyon
- Kabullenme.
Bana kalırsa, tam da bu yüzden Spotify'ın karışık çalma özelliğinden hoşlanmadığını iletip yetkililerle iletişime geçiyor ve değerlendirme sonrasında Adele sayesinde albümün orijinal sıralamasına göre dinlenileceğini, karışık çalma özelliğinin artık olmayacağını duyuruyor Spotify. Buna çok sevindiğinde insanlar anlamamıştı, ancak albümün tracklistine bile günlerce, belki haftalarca kafa patlatan sanatçıların, bir uygulamanın seçeneği yüzünden emeğinin hiçe sayılması doğru değildi kesinlikle, bu yüzden, yerinde bir talepti bence.
19 - YOU (sen)
21 - HER (diğer kadın)
25 - US (biz)
30 - ME (ben)
O kadar doğru bir yorum ki! Albümleri yaparken yaşadığı ilişkiler farklı kişilere ait bile olsa. 19, partneri ile alakalıydı. 21'i, ondan ayrıldıktan sonra başka bir kadınla beraber olduğunu öğrendikten sonra yazmış ve tüm projeyi öteki kadını odağına alarak yapmıştı. (Bkz: Someone Like You) 25 çıktığında Simon ile olan ilişkisinin ne kadar iyi olduğunu ve beraber ne kadar mutlu olduklarını anlatıyordu. 30 ise, sonunda kendini düşünmeye başladığı için bu ilişkiye son vermesi gerektiğini ve aldığı bütün kararların da kendi ile alakalı olduğunu anlatıyor.
Strangers By Nature, eski moda ezgileri olan, eski bir filmde çalınan bir soundtrack havasına sahip. Adele bu parçayı yazdıktan sonra, albüme uygun olup olamayacağı hakkında uzuuun bir süre düşünmüş, sonra açılış parçası yapmaya karar vermiş. Adından da tahmin edilebileceği gibi, aslında bu ilişkinin yürümemesinin kimsenin hatası olmadığını, yaratılışları sebebiyle birbirlerine yabancı olduklarını anlatıyor. "Kalbimin mezarlığına çiçek alacağım, tüm sevdiklerim için, şimdiki ve geçmişteki.." diye başlayan bir parçanın zaten sıradan bir açılış olmasını bekleyemezdiniz.
Hemen akabinde, Easy On Me 'ye geçiyor. Albüm için ilk yazdığı şey bu olmuş ve 6 ay boyunca başka hiçbir şey yazamamış. Söyleyebileceği her şeyi söylediğini düşünmüş bu süre zarfında. Ancak bir piyano ballad'ının bu kadar tutacağını da tahmin etmiyormuş. Greg Kurstin'in imzasını taşıyor bu parça, tıpkı albümün kalan parçalarının bir çoğu gibi. Kurstin, Adele'in müzikal yelpazesini ciddi anlamda genişletmek için uğraşmış ve oldukça başarılı da olmuş. 3. parça My Little Love, oğlu Angelo ile olan ses kayıtlarını da içeren, alışılmışın dışında bir çalışma mesela. Aldığı seanslarda geçen konuşmaları sonrası, doktorunun bir önerisiymiş yaşadıklarını ses kaydı olarak depolamak. Sonrasında parçanın içerisine yedirmek ise Adele'in zekası tabii ki. En sonunda Angelo'yu yatırdıktan sonra arkadaşına attığı bir ses kaydında kendini ne kadar yalnız hissettiğini anlatıyor ve tabir yerindeyse ürkütücü bir melodiyle de sona eriyor parça.
Cry Your Heart Out, arkadaşlarının zoruyla dışarı çıktığı zamanları, kalabalık bir ortamda hayalet gibi gezdiği ve bir yerden sonra artık bu hissiyattan kurtulması gerektiğini anlatıyor. Ritmik dahi olsa acı bir zaman dilimini anlatıyor olması yönüyle benim favorilerimden biri aslında.
Oh My God ise, artık yeni aşklara yelken açtığı, belki de flörtün ona iyi geldiğini anlattığı yegane parçası. Bana kalırsa büyük bir hit, yine Greg'in imzasıyla ortaya çıkmış ve Adele gibi soul jazz ile ünlü olan bir sanatçıdan bir pop star yaratılmış adeta.
Albümün holy trinity'si; I Drink Wine, Hold On ve To Be Loved'tan oluşuyor. I Drink Wine, adı ile hiçbir alakası olmayan, hatta basit olduğunu düşündürerek bize ters köşe yapan bir çalışma. Açıkca söylemek gerekirse, benim en çok beğendiğim, her satırında yok artık dediğim, şaşırıp üzülüp çok haklı be! diye nara attığım yegane parça bu oldu. Kendini sorguluyor, insafsızca. Bu yüzden etki alanı çok geniş. Hold On'da ise, bir monolog. Dayan dediği kişi, Adele'in kendinden başkası değil. Aylarca elinde sadece "Hold on, You are still strong" kısmıyla dolaşmış. Başka bir ekleme yapamamış. Sonra prodüktör Inflo ile bir araya geldiklerinde bu başyapıt ortaya çıkmış.
To Be Loved, Adele'e göre albümün en kişisel çalışması. "Bir kez video çekerek şarkıyı canlı söyledim, bir daha söyleyebilir miyim bilemiyorum çünkü oldukça derin ve yaralayıcı, yazması bile çok ağırdı" diyor bu parçayı anlatırken.
İlk defa bu kadar derinden, bu kadar dürüst bir parça yapıyor sanırım. Deneyip başaramadığını ama gerçekten uğraştığını anlatıyor çok içten bir yerden. Kimin suçlu olduğunu asla sorgulamıyorum ama bu kadar ağır bir şarkıyı ciğerlerin patlayacakmış gibi söylüyorsan, ciddi yaralar aldığın bir ilişkiyi anlatıyorsun demektir. Eş, aile, dost fark etmez.
2012 Brit Ödülleri'nde James Cordon, Adele'in Someone Like You performansından sonra başka bir ödül sunmak üzereyken "Onca dansçıya, alev şovlarına, teknolojiye sahip olabilirsiniz ama böyle bir sesiniz varsa, tek ihtiyacınız olan şey; piyano" yorumunu yapmıştı ve o kadar haklıydı ki... To Be Loved da bunun başka bir kanıtı oldu.
Albümün kapanış parçası çok 80'ler belki de 60'lar havasında yaratılmış Love Is A Game ile yapılıyor. Beni gülümseten kısmı, önce aşkın aptallar için yaratılmış bir oyun olduğunu söyleyip, yine de tekrar aşık olacağım diyerek bu hissiyatı özlediğini itiraf etmesi diyebilirim. Eşsiz bir söz yazarı, yeri doldurulamaz bir sanatçı olmanın getirisi bu sanırım, asla yılmamak.
Adele'in önceki albümlerine bakınca Amy Winehouse'un etkisini hissedebiliyorsunuz, sanki tek bir tarzda kalıp hep ayrılık temalı, hüzünlü şarkılar yazacak gibi bir algı da oluşmuştu insanların üzerinde. 30, bu bakımdan çok iyi bir proje oldu. Albümün her parçası bambaşka bir yöntemi denerken aynı zamanda bütünlüğü de koruyor. Britney Spears'ı meşhur eden İsveçli prodüktörler Max Martin ve Shellback'in Can I Get It ile albümün ritmini yukarı çektiğini de görüyorsunuz, piano balladlar ile perdeleri kapatıp mumların yakıldığını da. Ses kayıtları ile deneysel dokunuşlar da yapılmış ama eski Adele'e de sadık kalınmış. Zaten bu yüzden 2021'in sonunda çıkmış olmasına rağmen 3 haftada o yılın en çok satan albümü oldu.
Bunu materyalist bir yaklaşımla kesinlikle söylemiyorum, insanların her haliyle güzel ve kendileri olması taraftarıyım ve %100 Adele fanıyım ama bana kalırsa kilo vermesinin tarzının değişmesine ve genişlemesine uzaktan da olsa bir etkisi olduğu hissiyatındayım.
Kendini nasıl mutlu hissediyorsa öyle devam etmesini istiyorum elbette. Ancak bu albüm, şu ana kadarki en yaratıcı çalışması, diyebilirim.
30 yaşına geldiğinde Angelo bu albümü dinlesin istiyor ya, bana kalırsa insanlar bu albümü 60'larında da dinleyecekler. :)
Yorumlar
Yorum Gönder