Hatalar, Yanlışlıklar, Yanlış Anlaşılmışlıklar Üzerine...
Hayatımız boyunca bi'şeylerle sınanıyoruz. Verdiğimiz kararlar, yaptığımız seçimler, söylemeyi seçtiğimiz ya da söylememeye karar verdiğimiz sözler, kelimeler, cümleler, sırlar, gerçekler, yalanlar...
Yaşadığımız süre boyunca, sürekli bir sınava tabii tutuluyoruz, farketmesek de. Yaptığımız her şey, yaşadığımız her an bizim bir sonraki anımızı belirlemede bir ölçüt oluyor. Önümüzde olasılıksız olasılıklar dururken, tek bir karar anı ile o yolları ikiye bile düşürebiliyoruz mesela. Farketmiyoruz belki, farkında olamıyoruz ya da. Ama şunu da bilemiyoruz, her şeyin tek bir doğrusu yok. Kime göre doğru, kime göre etik? Kime göre yanlış? Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı değil mi? Sana göre çok büyük görünen bir olay, başkasının elinin kiri oluyor mesela.
Olan biten şeylerin, ikili ilişkileri etkilediği de bir gerçek. Aldığın bir karar, sen doğruyu yapıyormuş gibi hissetsen de, senin arkadaşlığına, dostluğuna, ilişkine mal oluyor bazen. Az önce de dedim ya, her yiğidin yoğurt yiyişi diye, işte burada da, senin o doğru, başkasının yanlışı oluyor. Söylemesen, bilmese, ya da ne bileyim, ona o doğruyu göstermesen daha mutlu olacak adeta, o konuma geliyor. Bazısı seni hayatından çıkarıveriyor, kısaca kaş yapayım derken göz çıkartıyorsun.
Bazen; olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, sen bile kendi hızına yetişemiyorsun. Bir bakmışsın ki oluvermiş herşey. Kontrol edememişsin, yapmam dediğin şeyleri yapmışsın. Bağırıyorsun kendine; SEN BU MUSUN? diye. Aynadaki görüntün, sanki bir başkasıymış gibi geliyor. Etrafındakiler sana bunun kötü bi'şey olmadığını söylüyor mesela, ama inanmıyorsun. Ya da, senin gözünü onlar da açıyor olabilir, yaptığın kötü diye.
Bazen öyle hatalar yapıyoruz ki, geriye kalan en iyi şey çekip gitmek oluyor mesela bize göre. Koskoca köken Rebekah bile, kardeşinin ardından iş çevirdiği anlaşılınca, veda edip gitmedi mi? Doğru bir davranış olarak görüyoruz bunu ama ya o gitmenin, kaçmanın verdiği pişmanlıklar?
Niye davranışlarımızı kontrol ettiğimizi düşünürken, aslında onların esiri oluyoruz? Neden ahlaki değerler kişiden kişiye değişiyor? Neden iki insanın, iki İNSANIN el ele tutuşması kategorilere ayrılıyor mesela? Neden yargılama süreci kısacık sürüyor? Bir insan hakkında bir hükme varmak bu kadar kolay mı ya? O kişinin aslında bir insan olduğunu, hatalar yapabileceğini, hata olmasa bile yanılabileceğini, yanılmasa bile öyle davranmak isteyebileceğini neden aklımıza getiremiyoruz? Beşer şaşar lafını ne çabuk unuttuk? Bu kadar mı vicdansız olduk, onu da mı hızlı tükettik yoksa?

Bir de bazı şeyleri abartmıyor muyuz sanki? Çabuk tüketiyoruz, çabuk yargılıyoruz, kendi yargılarımızdan başkasını kabul etmiyoruz, dışa açılmıyoruz, sadece kendi doğrularımızla ilerliyoruz. Bize biri yanlış yapıyorsa onu tü kaka ilan edip yaşantımıza ak kaşık olarak devam ediyoruz. İnsan olmanın inceliklerini unutur da olduk aslında. Şairin de dediği gibi, İnsanlar vardır, çeşit çeşit tip tip, her biri başka bir karaktere sahip. Herşeyden önce insan, insan olmalı.
Yaşadığımız süre boyunca, sürekli bir sınava tabii tutuluyoruz, farketmesek de. Yaptığımız her şey, yaşadığımız her an bizim bir sonraki anımızı belirlemede bir ölçüt oluyor. Önümüzde olasılıksız olasılıklar dururken, tek bir karar anı ile o yolları ikiye bile düşürebiliyoruz mesela. Farketmiyoruz belki, farkında olamıyoruz ya da. Ama şunu da bilemiyoruz, her şeyin tek bir doğrusu yok. Kime göre doğru, kime göre etik? Kime göre yanlış? Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı değil mi? Sana göre çok büyük görünen bir olay, başkasının elinin kiri oluyor mesela.
Olan biten şeylerin, ikili ilişkileri etkilediği de bir gerçek. Aldığın bir karar, sen doğruyu yapıyormuş gibi hissetsen de, senin arkadaşlığına, dostluğuna, ilişkine mal oluyor bazen. Az önce de dedim ya, her yiğidin yoğurt yiyişi diye, işte burada da, senin o doğru, başkasının yanlışı oluyor. Söylemesen, bilmese, ya da ne bileyim, ona o doğruyu göstermesen daha mutlu olacak adeta, o konuma geliyor. Bazısı seni hayatından çıkarıveriyor, kısaca kaş yapayım derken göz çıkartıyorsun.
Bazen; olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, sen bile kendi hızına yetişemiyorsun. Bir bakmışsın ki oluvermiş herşey. Kontrol edememişsin, yapmam dediğin şeyleri yapmışsın. Bağırıyorsun kendine; SEN BU MUSUN? diye. Aynadaki görüntün, sanki bir başkasıymış gibi geliyor. Etrafındakiler sana bunun kötü bi'şey olmadığını söylüyor mesela, ama inanmıyorsun. Ya da, senin gözünü onlar da açıyor olabilir, yaptığın kötü diye.
Bazen öyle hatalar yapıyoruz ki, geriye kalan en iyi şey çekip gitmek oluyor mesela bize göre. Koskoca köken Rebekah bile, kardeşinin ardından iş çevirdiği anlaşılınca, veda edip gitmedi mi? Doğru bir davranış olarak görüyoruz bunu ama ya o gitmenin, kaçmanın verdiği pişmanlıklar?
Niye davranışlarımızı kontrol ettiğimizi düşünürken, aslında onların esiri oluyoruz? Neden ahlaki değerler kişiden kişiye değişiyor? Neden iki insanın, iki İNSANIN el ele tutuşması kategorilere ayrılıyor mesela? Neden yargılama süreci kısacık sürüyor? Bir insan hakkında bir hükme varmak bu kadar kolay mı ya? O kişinin aslında bir insan olduğunu, hatalar yapabileceğini, hata olmasa bile yanılabileceğini, yanılmasa bile öyle davranmak isteyebileceğini neden aklımıza getiremiyoruz? Beşer şaşar lafını ne çabuk unuttuk? Bu kadar mı vicdansız olduk, onu da mı hızlı tükettik yoksa?

Bir de bazı şeyleri abartmıyor muyuz sanki? Çabuk tüketiyoruz, çabuk yargılıyoruz, kendi yargılarımızdan başkasını kabul etmiyoruz, dışa açılmıyoruz, sadece kendi doğrularımızla ilerliyoruz. Bize biri yanlış yapıyorsa onu tü kaka ilan edip yaşantımıza ak kaşık olarak devam ediyoruz. İnsan olmanın inceliklerini unutur da olduk aslında. Şairin de dediği gibi, İnsanlar vardır, çeşit çeşit tip tip, her biri başka bir karaktere sahip. Herşeyden önce insan, insan olmalı.
Yorumlar
Yorum Gönder