Love Karma
Her sayfaya başka bir hikaye yazar insan.
Her sayfanın ayrı bir kahramanı, ayrı bir yeri vardır; özel olan, onu özel kılan.
Defterin sayfalarını çevirdikçe, eline küçük cam kırıkları batar bazen, ya da gözüne çarpar, sayfanın arasından kayıverir kırıntılar. Ya hayal kırıkları, ya da umut kırıntılarıdır aslında onlar...
Bazen, her şeyde onu görmek, onu hatırlamak mutluluk verir insana. Her ne kadar diliyle, "Of çok bahsettim, çok düşündüm!" dese de. Yanındakinin ismini söyleyişinden, onla ortak olan herhangi bir kelimeyi sarfedişinden bile özel bi'şeyler çıkartır, gülümsersin. Sanki çekim yasası bunu istiyormuş gibi hissedersin. Sensindir aslında o çekimi yapan/yaratan. SEN istediğin için, hayatında süregelen olaylardan kendi kendine anlam çıkartıyorsundur, anlamsızca, farkında olmadan...
Kaptırıverirsin kendini öylece, bi bakmışsın bir hafta içinde bağlanmış, aşık olmuş, ya da arkadaşından ayrılamaz olmuşsundur, daha tanimadan iyice. Dur bi düşün şimdi, kim verdi aslında sana bu güveni? Kim dedi sana "Olur, buna güvenebilirsin, bundan zarar gelmez." diye? Hani bunun Garanti Belgesi? Yok... Demedim mi, kendi kendine yapıyorsun diye? Hiç ama hiç bir kimse sana bu güveni vermemişken, kendi kendine, inadına ve körü körüne inanıyorsun hemen her şeye. Sana "masum" rolü çizip en iyi arkadaşın olmaya çalışıyor olabilir, "Seni seviyorum." deyip sonra kendine güvenemeyip kaçacak olabilir, nereden biliyorsun, neye dayanarak her önüne gelene olur veriyorsun ki?
Sonra kendine kızıp hayıflanıyorsun işte... Giden gidiyor, sen arkasından bakakalıyorsun öylece. Kendini tatmin ediyorsun bir şekilde, "Ama benden bir şekilde haber almaya devam ediyor, beni seviyor o!" diyorsun. Peki tatlım, madem seni seviyor, madem aşkın gözü kör, o zaman neden geri dönmüyor? Neden sürekli sana kendini hatırlatmıyor? Hani aşık olmak bencil olmaktı biraz da? Peki diyelim seni çok düşünüyor, o yüzden böyle. Madem öyle, neden senin mutlu olman onu mutlu etmiyor; sende olduğu gibi? Sen birini bulduğunda, yerine başkasını koyup mutlu olmaya çalıştığında, o neden mutlu olamıyor?
Her ne kadar, söylenilenler genelgeçer olsa da, bunun öbür bir yanı, "Polyanna Part" kısmı da mevcut tabii. O da senin gibi, "O mutlu olsun, ben de mutlu olurum... Ama gerçekten MUTLU olsun." diyor olabilir-ki bunu genelde giden taraftan ziyade, kalan taraf söyler, giden taraf "Sen yapamazsın ki, sen öyle değilsin..." deyip, seni beklemeye almaya çalışır genelde. O da nasıl bir anlayıştır, Canım sen bekle, ben bi'kaç ay sonra geleceğim, oldu mu?!
Olmadı. Olmaz.
Orada, geride kalan, o defterin içindeki kırıntılarla yetinmeye, onlara bakarak devam etmeye çalışırken, sen burada, hayatına devam edip, bir de geriye dönüp iki feedback yapıyorsun diye, düşünüyor olmuyorsun ne yazık ki...
İnsanların canını yakmak, duyguları ile oynamak bu kadar kolay değil, kolay olmamalı. Ya seviyorsundur, ya da... İşte o kısmında karışıyor işler.
Rica ediyorum, insanların kalbini kırmayın. Kalıcı hasarlar verildiği yetmediği gibi, enkazı toplamak yakın arkadaşlara kalıyor, ya da daha beterleri oluyor. Bazısı sağ kurtuluyor, bazısı...
Terkedilenler, bugün konum sizdiniz. Sadece şunu istiyorum sizden; yarın öbür gün, eğer o 'malum' şahıs geri dönerse, Nicole Scherzinger'dan bir şarkı armağan edin! Deyin ki ona, "If you think i'm coming back, don't hold your breath..." Belki, canınız yanacak, belki hala hisleriniz bitmemiş, hatta artarak devam ediyor olacak, belki bunu söyledikten sonra YİNE kabul edecek, kollarınıza alacaksınız onu ama, yine de ilk tepkiniz, ne kadar üzüldüğünüzü belli edecek, aynı etkiyi yaratacak karşı tarafta. Korkmayın, kaybedecek bi'şeyiniz yok ne de olsa... :)
Yorum bırakmayı unutmayın!
VE eğer hoşlandıysanız bu blog'dan, lütfen önerin! +1 yeterli olacaktır. :)
Her sayfanın ayrı bir kahramanı, ayrı bir yeri vardır; özel olan, onu özel kılan.
Defterin sayfalarını çevirdikçe, eline küçük cam kırıkları batar bazen, ya da gözüne çarpar, sayfanın arasından kayıverir kırıntılar. Ya hayal kırıkları, ya da umut kırıntılarıdır aslında onlar...
Bazen, her şeyde onu görmek, onu hatırlamak mutluluk verir insana. Her ne kadar diliyle, "Of çok bahsettim, çok düşündüm!" dese de. Yanındakinin ismini söyleyişinden, onla ortak olan herhangi bir kelimeyi sarfedişinden bile özel bi'şeyler çıkartır, gülümsersin. Sanki çekim yasası bunu istiyormuş gibi hissedersin. Sensindir aslında o çekimi yapan/yaratan. SEN istediğin için, hayatında süregelen olaylardan kendi kendine anlam çıkartıyorsundur, anlamsızca, farkında olmadan...
Kaptırıverirsin kendini öylece, bi bakmışsın bir hafta içinde bağlanmış, aşık olmuş, ya da arkadaşından ayrılamaz olmuşsundur, daha tanimadan iyice. Dur bi düşün şimdi, kim verdi aslında sana bu güveni? Kim dedi sana "Olur, buna güvenebilirsin, bundan zarar gelmez." diye? Hani bunun Garanti Belgesi? Yok... Demedim mi, kendi kendine yapıyorsun diye? Hiç ama hiç bir kimse sana bu güveni vermemişken, kendi kendine, inadına ve körü körüne inanıyorsun hemen her şeye. Sana "masum" rolü çizip en iyi arkadaşın olmaya çalışıyor olabilir, "Seni seviyorum." deyip sonra kendine güvenemeyip kaçacak olabilir, nereden biliyorsun, neye dayanarak her önüne gelene olur veriyorsun ki?
Sonra kendine kızıp hayıflanıyorsun işte... Giden gidiyor, sen arkasından bakakalıyorsun öylece. Kendini tatmin ediyorsun bir şekilde, "Ama benden bir şekilde haber almaya devam ediyor, beni seviyor o!" diyorsun. Peki tatlım, madem seni seviyor, madem aşkın gözü kör, o zaman neden geri dönmüyor? Neden sürekli sana kendini hatırlatmıyor? Hani aşık olmak bencil olmaktı biraz da? Peki diyelim seni çok düşünüyor, o yüzden böyle. Madem öyle, neden senin mutlu olman onu mutlu etmiyor; sende olduğu gibi? Sen birini bulduğunda, yerine başkasını koyup mutlu olmaya çalıştığında, o neden mutlu olamıyor?
Her ne kadar, söylenilenler genelgeçer olsa da, bunun öbür bir yanı, "Polyanna Part" kısmı da mevcut tabii. O da senin gibi, "O mutlu olsun, ben de mutlu olurum... Ama gerçekten MUTLU olsun." diyor olabilir-ki bunu genelde giden taraftan ziyade, kalan taraf söyler, giden taraf "Sen yapamazsın ki, sen öyle değilsin..." deyip, seni beklemeye almaya çalışır genelde. O da nasıl bir anlayıştır, Canım sen bekle, ben bi'kaç ay sonra geleceğim, oldu mu?!
Olmadı. Olmaz.
Orada, geride kalan, o defterin içindeki kırıntılarla yetinmeye, onlara bakarak devam etmeye çalışırken, sen burada, hayatına devam edip, bir de geriye dönüp iki feedback yapıyorsun diye, düşünüyor olmuyorsun ne yazık ki...
İnsanların canını yakmak, duyguları ile oynamak bu kadar kolay değil, kolay olmamalı. Ya seviyorsundur, ya da... İşte o kısmında karışıyor işler.
Rica ediyorum, insanların kalbini kırmayın. Kalıcı hasarlar verildiği yetmediği gibi, enkazı toplamak yakın arkadaşlara kalıyor, ya da daha beterleri oluyor. Bazısı sağ kurtuluyor, bazısı...
Terkedilenler, bugün konum sizdiniz. Sadece şunu istiyorum sizden; yarın öbür gün, eğer o 'malum' şahıs geri dönerse, Nicole Scherzinger'dan bir şarkı armağan edin! Deyin ki ona, "If you think i'm coming back, don't hold your breath..." Belki, canınız yanacak, belki hala hisleriniz bitmemiş, hatta artarak devam ediyor olacak, belki bunu söyledikten sonra YİNE kabul edecek, kollarınıza alacaksınız onu ama, yine de ilk tepkiniz, ne kadar üzüldüğünüzü belli edecek, aynı etkiyi yaratacak karşı tarafta. Korkmayın, kaybedecek bi'şeyiniz yok ne de olsa... :)
Yorum bırakmayı unutmayın!
VE eğer hoşlandıysanız bu blog'dan, lütfen önerin! +1 yeterli olacaktır. :)
Kendine güveninle, ilişmeyi ve birlikteliği, özetle paylaşımı haritalandırdığın bir yazı olmuş.
YanıtlaSilTeşekkürle.. ;)